Türk Mitolojisi 2

 

TÜRK MİTOLOJİSİ II
DERS ÖZETLERİ
 
1. DERS:
Türk mitolojisinde dünyanın şekli, dağ ve ağaç.
 
Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 2. cilt,
Yaşar Çoruhlu, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, s. 89-97.
İsmail Taş, Türk Düşüncesinde Kozmogoni-Kozmoloji, Kömen Yayınları, Konya, 2002, 165-173 s.
Jean Paul Roux, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, s. 106-110, 118-126.
Yaşar Kalafat, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, s. 41-44, 56-58.
 
YER
Orhun Anıtları’nda Yer de Gök gibi hem maddî hem de manevî bir varlık olarak belirtilir. Yer, insanların üzerinde barındığı fizikî bir varlıktır. Ayrıca Gök Tanrı gibi, insanlara lûtfeden, onları zorluklar karşısında destekleyen manevî bir varlıktır.[1]
Jean Paul Roux, Yer’in Tanrı’dan sonra ikinci dereceden bir tanrı olduğunu belirtir. Yer’de Türklerin kutsal yer-su iyeleri, ruhları yaşamaktadır. Bu anlamda canlıdır. Bu ruhlar Yer’in “hakim-sahibi” sıfatını taşırlar. [2] Emel Esin, Gök tapınımının birinci sınıf insanların imtiyazında, Yer tapınımının ise ikinci sınıf içinde yer alan vezir ve daha alt seviyedeki insanların imtiyazında olduğunu ileri sürer.[3] Sencer Divitçioğlu’na göre, “kutsal Yer-Su’lar, bereket bahşetme erkini yitirmiş olan Kara Yer’in yerine geçen ve bu görevi üstlenen ruhlardır.” Ayrıca bunları “atalar ruhu” (Emel Esin) ve “toprak inancı” (Abdülkerim Rahman) ile açıklayan da vardır.[4]
Türklerde Yer’in Yer-Su ruhlarıyla birlikte anılması, animist inançların varlığını ortaya koyar.[5]
 
YERALTI
Ölülerin girdiği Yeraltı, Budizm etkisiyle şamanistik Türk mitolojisine girmiştir.[6]
Yeryüzündeki her çukur ve girinti Yeraltına giriş; toprak altında, suda yaşayan canlılar, mağaralarda yaşayanlar Yeraltına ait olarak görülür.[7]
Gök-yer-yeraltı bütünlüğü, Türklerde üniversal bir evren düşüncesinin varlığını gösterir.[8]
(NOT: İsmail Taş, Jean Paul Roux’nun kitabındaki bilgileri (s. 106-110), cümle benzerlikleri olacak şekilde kitabına aktarmış.)
 
DAĞ
1. Axis mundi (dünyanın ekseni).
2. Gök kubbeyi ayakta tutan direklerdir dağlar.
3. Dağ, yeraltı, yeryüzü ve gökyüzü üçlüsünü birleştirir.
4. Yüksekliği dolayısıyla gökteki tanrıya yakındır. Tanrıya ulaşılacak merdiven işlevi görür.
5. Ata ruhlarının toplandığı yerdir. Bu sebeple dağlara, belirli insan isimleri verilir.
6. Animizmle bağlantılı olarak, bir varlık olan dağın da ruhu olduğuna inanılır. Burada ata kültü ile animizm birleşir.
 
AĞAÇ (ÇADIR DİREĞİ, KÖY DİREĞİ)
Dağ için geçerli olanlar ağaç için de geçerlidir.
2. DERS:
Türk mitolojisinde su, göl, ırmak.
 
Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 2. cilt,
Turgut Akpınar, “Eski ve Bugünkü Türkler’de Su Kültü ve Âdetler”, Türklerin Din ve Hukuk Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul, 1999, s. 59-81.
Jean Paul Roux, “Su”, Mitolojiler Sözlüğü, 2. cilt, s. 1020.
 
 
SUYUN KUTSALLAŞTIRILMASININ SEBEPLERİ
1. Su, insan, hayvan ve bitkilerin hayatının devamı için zorunludur.
2. Evreni meydana getiren temel dört veya beş unsurdun biridir. Ateşi söndürdüğü için onunla zıt anlam ama ateş yakmak için gereken ağacı su büyüttüğü için onu tamamlayan bir anlam kazanır.[9]
3. Verimliliği sağlar. Bu sebeple Yer gibi dişil unsur olarak düşünülür.
4. Şamanistik Türk mitolojisinde başlangıçta var olan temel güçtür. Altay yaratılış mitinde, başlangıçta sadece su vardır. Tanrı Kayra Han ile Kişi suyun üzerinde uçmaktadır.
5. Suyun (ıduk yer-sub) kutsal ruhu, sahibi olduğu düşüncesi animizmle bağlantılıdır.
6. Suyun sahibinin, ruhunun bereket verdiğine inanılır; bu sebeple doğurgan olmak isteyen Anadolu kadını suya girer.
Su bu sebeplerden dolayı kutsallaştırıldığı için ona saygısızlık edilmez. Su kirletilmez, pislik atılmaz. İnsanın elbisesine veya vücuduna da ancak belirli mevsim dönüşümlerinde su dökülebilir. Yıkanmama yasağı, suyu aziz görmekten kaynaklanır.
Bu kutsallaştırma bir su tanrısının varlığını göstermez.[10]
Kaşgarlı Mahmud’a göre su birikintisi (Köl İrkin), hükümdarın üstün zekâsının simgesidir.
Çin kaynaklarına göre Tu-kiular Gök Tanrı’ya kurban sunmak için su kaynaklarına giderler.
Göl, ırmak, çay, kaynak, göze birer kült oluştururlar.
Yakutlara göre her ırmağın bir sahibi vardır. Karagaslar da ırmağa, balık vermesi için sunular yaparlar. Altay Tatarları da Abakan Nehri hanının yağmur dağıtıcısı olduğuna inanırlar.[11]
 
Sıcak veya soğuk suya batırarak yapılan “ilahî denemeler” var. Ölürse suçlu, sağ kalırsa masum olduğuna inanılır.
Su falına bakılır.
Suların cinleri kızdırılmamalıdır. Bunun için adak ve kurban sunulur.
Büyüleri bozan, temizleyen bir niteliğe de sahiptir.
 
Homeros, başlangıçta yalnız su olduğunu yazar. Miletli Thales, her şeyin kökeninin su olduğunu belirtir.
Hint düşüncesinde de herşeyin kaynağı olarak geçer. Bazı nehirler yok edici, bazıları da Ganj gibi arıtıcıdır.
Mısır’da Nil de arındırıcı olarak görülür. Günahlardan temizlenme açısından adındırıcıdır.
Çin kaynaklarına göre eski Tibet halkı yıkanmaz.
Cengiz Han Yasası’nda iyice yıpranmamışsa elbise yıkamak yasaktır. Suya eline sokmak yasaktır. “Kim suya işerse öldürülür.”[12] Aksi halde cezalandırılacaklarına, fırtınanın geleceğine, gök gürültüsü olacağına ve yıldırım düşeceğine inanırlar.
Hunlar da elbiselerini yıkamazlar.[13]
Eberhard, Şato Türklerinin volkanik göllere kâğıttan at, deve figürleri attıklarını yazar.
Anadolu’da hâlâ suyu, biraz yere döktükten sonra içerler.[14] Bunu içilen suda yerin de hakkı olduğuyla ilgili inançla açıklamak gerekir. Tıpkı avcıların avladıkları hayvanların bir kısmını ormanın payı olarak ormana bırakmaları; ölenlerin, bedenlerini bir sekiye bırakıp çeşitli hayvanların etleri yemesi için bırakılmaları gibi.
Su falına bakma, yolculuğa çıkanın arkasından su dökme, Hıdrellez’de kâğıtlara yazılmış niyetleri suya atma, büyü yapılmış kimseleri akarsu veya deniz gibi bir sudan geçirerek büyü bozma inançları Alanya’da görülmektedir.[15]
Dede Korkut Kitabı’nda, çocuk olması için, “kuru kuru çaylara sücü dökmek”ten bahsedilir. Kuru, Moğolca kurı kelimesidir ve anlamı coşkun demektir. Sücü, sucu veya sucı diye okunan kelime için de Bahaeddin Ögel, tatlı[16] ve su uzmanı[17] anlamlarını verir, Turgut Akpınar ise şarap diye belirtir.
 
Eski Türkler, su içerek “and içerler”.[18]
Anadolu’da, banyo suyuna el sokmama, arı sudan abdest alma, su üzerine yemin etme, suyu yudum yudum içme, su içerken eli başa koyma, çömelerek su içme şeklindeki âdetler, suya saygıdan kaynaklanır.[19]
Manas destanında çocuk isteyen kadın elma ağacının, pınarın yanında geceler.[20]
Divanü Lugati’t-Türk[21] ve Kutadgu Bilig’te[22] suyla ilgili atasözleri yer alır.
“Yüz suyu” Kutadgu Bilig’te, onur, şeref, itibar anlamında kullanılır.[23]
Dede Korkut Kitabı’nda suya övgünün yapıldığı bir şiir de var.[24] Ayrıca su ile haberleşme de yer alır.[25] “İçit”, hayrat su anlamındadır.
Yer altı ruhlarının çıkış yeri su kaynaklarıdır. Örnek, Tepegöz’ün doğduğu yer.[26]
 
Su kökenli atlarla ilgili efsane ve inanışlar için bkz. Hayri Başbuğ, Aşiretlerimizde At Kültürü, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul, 1986, s. 54-60.
 
Suyla bağlantılı efsaneler için bkz. Bilge Seyidoğlu, Erzurum Efsaneleri, çeşme, 223; göller, 228; nehir, 248; pınar, 280.
 
Halk inanışlarında suyla ilgili unsurlar için bkz. Yaşar Kalafat, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara, 1995, s.52-56; Rıfat Araz, Harput’ta Eski Türk İnançları ve Halk Hekimliği, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara, 1995, s. 54-58; Ahmet Gökbel, Anadolu Varsaklarında İnanç ve Âdetler, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara, 1998, s.147-150.
 
 
 
 
 
 
 
3. DERS:
Türk mitolojisinde ateş.
 
Ahmet Yaşar Ocak, Alevî ve Bektaşî İnançlarının İslâm Öncesi Temelleri, İletişim Yayınları, 2. baskı, İstanbul, 2000, 312 s. (Ateş kültü için bkz. s. 241-251)
Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 2. cilt,
Abdülkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1986?
Jean Paul Roux, Türklerin ve Moğolların Eski Dini, çev. Aykut Kazancıgil, İşaret Yayınları, İstanbul,
Yaşar Kalafat, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri,
 
ATEŞ KÜLTÜ
1. Orta Asya bozkırlarının soğuğu ateş yakılarak kırılıyor. Ateşin kutsallaştırılması iklimden kaynaklanıyor.
2. Zerdüştlük (bkz. s. 247) ve Mazdeizm’de ateşe tapma ana esaslardır.
3. Dört unsurdan biridir.
Ateşe, insanlara yardımı dokunan üstün bir güç sıfatıyla dua edilir, kurban kesilir. Yoksa bir tanrı olarak görülmez.
“Ocağın takdisi, ateş kültünün atalar kültü ile irtibatını hatıra getirmektedir. Altaylılar ve Yakutlar’da, ocağın ilk ata tarafından yakılmış olması dolayısıyla ailenin sembolü kabul edildiği anlaşılıyor.” (Ocak, s. 251)
 
ATEŞİN KUTSALLAŞTIRILMA ALANLARI
1. Batı Göktürklerinde ateş takdis edilir. (T. Simocate ve Ligeti’de)
2. Batı Göktürklerinde Bizans elçisi Zemarkos (MS 568’de) kağanın yanına çıkmadan önce ateş kümeleri arasından geçirilir. Arındırılır.
3. İdrisî’ye göre Uygurlar, Zerdüştî’dir, ateşe taparlar. (12. yüzyıl)
4. İdrisî, Mervezî, el Mukaddesî ve Clement Huart, Kırgızların ateşi temizleyici sandıklarını ve ölülerini yaktıklarını, ateşi mübarek saydıklarını belirtirler.
5. Mesudî, ateşle kehanette bulunulduğunu belirtir.
6. Radloff, Kazaklarda ateşin kadınlarca takdis edildiğini belirtir.
7. Altaylılar, Teleütler ve Yakutlarda belli zamanlarda ateşe yiyecek ve içecek sunarlar. Çeşitli sebeplerle ateşe kurban keserler.
8. Ateşe tükürmek, kirli ve pis nesneler atmak, su ile söndürmek, bıçak sokmak yasaktır. (Ocak, 248)
9. Sibirya halkları, Altaylılar, Yakutlar ve Buryatlar, temizlenmesi gereken eşyaları ateşten geçirirler. Doğum yapmış kadınlar ateş ve tütsüyle temizlenir.
10. Başkurtlar ve Kazaklar, ateşle tutuşturulmuş bir yağlı paçavrayı hastanın etrafında dolaştırarak onu iyi etmeye çalışırlar. Buna “alaslama” derler.
11. Özbek ve Tacikler’de ateş takdis edilir, salgın hastalıklarda ateşten yararlanılır. (Ocak, 249)
12. Altaylılar ve Yakutlar’da, yeminler ateş yanan ocak yanında ateş üzerine yapılır. (Ocak, 251)
 
ANADOLU’DA ATEŞ KÜLTÜNÜN İZLERİ
1. Anadolu’da üzerlik tohumlarının yakılmasıyla tütsüleme yapılır.
2. Koyunlar iki ateş arasından geçirilip hastalıktan temizlenir, nazardan, pislikten korunur. Saralı, bayılan hastalar içindeki cin, kötü ruhtan kurtarmak için de aynı şey yapılır.
3. Çeşitli düğün, bayramlarda yakılan ateşin etrafında oynanan sinsin oyunun ateş kültünün halk oyunu şeklinde devam eden boyutudur.
4. Bektaşiler ocağı “niyaz” (secde) ederler. Secde yerine artık sağ eli dudaklara sürüp değdirmek geçmiştir.
5. Anadolu’da ataların canları, yakılan ocağın içinde tecellî eder. (Ocak, 251; Eröz, 327’den)
[Özet ve alıntılar, Ahmet Yaşar Ocak’ın, Alevî ve Bektaşî İnançlarının İslâm Öncesi Temelleri adlı kitabından yapılmıştır.]
Abdülkadir İnan’ın, Tarihte ve Bugün Şamanizm adlı kitabında sayfa 66’daki Altay efsanesi tam bir uygarlık tarihi miti. Toplayıcılıktan avcılığa geçiş anlatılmış.
Aynı kitabın 68 ve 69. sayfalarında Şaman dualarında ateş ruhu var.
 
Mehmet Halit Bayrı’nın İstanbul Folkloru kitabında alazlama ve tütsüleme örnekleri bulunuyor (s. 105-106).
 
KONUYLA İLGİLİ ÖZET ÇIKARTILACAK DİĞER KAYNAKÇA
Y. Kalafat, Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, s. 61-64.
R. Araz, H.E.T.İ.H.H., s. 65-70.
A. Gökbel, A.V.İ.A., s. 146-147.
F. Bayat, T.Ş.M., s. 144.
B. Ercilasun, Erzurum Efsaneleri,
M.H. Yavuz, Diyarbakır Efsaneleri,
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
4. DERS:
Türk mitolojisinde hayvanlar.
 
Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 2. cilt,
Yaşar Çoruhlu, Türk Mitolojisinin Ana Hatları, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2002.
Jean-Paul Roux, “Hayvanlar”, Mitolojiler Sözlüğü, 1. cilt, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2000, s. 377-381.
 
Roux, “Hayvanlar. Türk ve Moğol dinlerinde öncelikleri. Kavimsel mitler ve av ritleri.”
1. İnsan yaşamı ve hayvan yaşamı.
İnsan yaşamı ile hayvan yaşamı arasındaki ilişki “katılım ve değişimden geçerek, karşılaştırma aşamasından birbiriyle karışmaya doğru gitmektedir.” (s. 377)
Hayvanlar insanlardan daha güçlü olduğundan onun gücünden yararlanılır. Organlarından yararlanılır, kâhinlik, büyü yapılır.
Hayvanın etini, sütünü, yününü vermesi için ittifak kurulur.
Kurban edilir, onlar Gök’e uygundur.
Hayvanlara erdem yüklenerek takvimin bölümlerinde kullanıldı (12 hayvanlı Türk takvimi).
İnsan-hayvan karşılıklı dönüşümü sıktır. Şaman da hükümdar da tüy takar.
Gökten ışıkla gelen hayvan o soyun türemesine yol açar. Şaman ata, rehber olur.
“Ancak totemcilik, alt birimler halinde bölünmeyi gerektirir. Halbuki, Türk-Moğol tarihi, kavim düzeninin aksine, imparatorluklar oluşturmak için kendini sürekli yenileyen bir özellik ihtiva eder.” (s. 378). Bağımlıların totemi önemsizleşip hakim kavmin totemi yüceltilir. Veya iki unsurlu hayvan ata, totem görülür.
2. Başlıca hayvanlar.
Kurt, Köpek, Kaplan, Aslan, Ayı, Geyik, At, Deve, Yılan, ejder, evren, Domuz, Kuşlar (Doğan, Şahin, Kartal, Kaz, Kuğu, Turna –genç sevgili simgesi-, Tavuk –iffet simgesi-, Leylek –Mekke’nin hacı babası-, Horoz), Sfenks, Kanatlı Aslan, Siren, Tek boynuzlu at, Burak.
3. Kavimsel mitler, köken mitleri.
4. Av ritleri.
(Özet: Jean-Paul Roux, “Hayvanlar”, Mitolojiler Sözlüğü, 1. cilt, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2000, s. 377-381.)
 
Hayvan Sembolizmi
Sembol, timsal veya remz karşılığıdır. Simge, işaret, rumuz, alamet, belirti, nişan, alem.
(1) Bir kavramı veya geleneği gösteren bir maddî nesnenin veya tasvirin kullanılışı, ananevi olana uygun bir şekilde benzetme, bir nesnenin veya unsurun bir bölümünün bütününü temsil etmesi şeklinde bir somut nesne veya nesneler grubunun sembolizmi.
(2) İki şey arasında bulunan ananevi ve psikolojik .....
(3) Bir fikri ifade eden veya objeyi gösteren tasvirde ortak biçimlerle oluşturulmuş bir somut nesnenin veya fikrin sembolizmi.
Sembol, soyut bir şeyi temsil eden bir nesnedir.
 
1. Anka, Hüma, Simurg, Garuda, Kartal
Anka, divan edebiyatında renkli tüylerinden dolayı cennet kuşu olarak kabul edilmiştir. Kolay kolay avlanamadığı, Kafdağı’nda yaşadığı, çok yükseklerden uçtuğu, gözle görülemediği için zor durumların ifadesinde sembol olarak kullanılmıştır. Kimseye muhtaç olmadan kendi başına yaşadığı için kanaatı ve kanaat sahibi insanları temsil eder. Ulaşılmayan sevgiliyi simgeler. Âşığa iltifat ise Devlet kuşunun ihsanı olarak düşünülür. Tasavvufta, İbnü’l-Arabî, “Anka, Allah’ın, içinde âlemin bedenini açtığı tozdan ibarettir” der. Allah bu toza şekil vererek âlemin maddî ve cismanî varlığını ortaya çıkarır. Bu tozun aslında gerçek bir varlığı yoktur. Bu nedenle Anka, Âdem’e benzetilir. Yokluktur ancak mutlak yokluk değildir.
Phoneix, Hıristiyan sembolizmine girer. Ölümden sonra yeniden doğuş ve ölüm üzerine ebedî hayatın zaferinin sembolü olmuştur. İsa’nın yeniden doğuşunun da simgesi olmuştur. Ölümsüzlüğün ve yeniden dirilmenin sembolü olması aynı zamanda Roma’da imparatorun tanrılaştırılmasının sembolü olması ile ilişkilidir.
 
2. Arslan
Arslan, Yunan, Roma, Mezopotamya’dan İç Asya’ya kadar olan bölgelerde rastlanır. Arslan figürünün kullanılması Budizm’le beraber görülmekle birlikte Altaylarda Pazırık kurganlarındaki kazılarda ele geçen eserlerden bu sembolizmin Türklerde çok eskiden beri kullanılmış olduğu anlaşılır. Özellikle hayvan mücadele sahnelerinde zafer kazanan hayvan olarak ele alınmıştır. Budizm’den evvel Türkler arasında arslan, alplik, yiğitlik, hükümdarlık hatta Tanrı sembolü olarak da kullanılmıştır.
Arslan, İskit topluluklarının tanrısı Arti-pasa’nın sıfatı ve güneş tanrısı Oestosyru’nun bir vasfıdır.
Göktürk devrinde arslan ongunun ve unvanı kaplanın yerini almıştır.
Budist sanatta tanrı sembolüdür. Bazan da hükümdarın kendisini ve oturduğu tahtı simgeler. Arslanın kükremesi Budist iinananları ikaz etmek anlamını taşıyorsa bu unsur Hıristiyanlık ve İslamiyet’te de aynı şekilde görülür. (İslamiyet’teki şekli için s. 113’e bak.)
Birçok Türk devletinde hükümdar isimlerinde arslana rastlanır. Sebebi onun sembolizmi sebebiyle hükümdürü yaraşır bir hayvan olarak kabul edilmesidir.
Arslan, Hz. Ali’nin de sembolüdür. Lakabı Haydar, sanı Esedullah (Allahın aslanı).
Mitra (güneş veya güneş tanrısı) inancının İslamiyet’teki izidir.
İslamiyet’ten sonra minyatürlerde barışın, huzurun, adaletin mutluluğun simgesi olarak kullanılır. Leyla ile Mecnun’da arslan, geyiklerle, keçilerle beraberdir.
 
3. At
Şamanist törenlerde at, şamanın gökyüzüne çıkacağı binek hayvanlarından biri olarak ve kurban hayvanı olarak sembolik manasını kazanır. İyilik tanrısı Ülgen’e sunulur.
Atlar, İslamiyet’ten önceki Türklerde öteki dünyada ölümden sonra ölünün beraberinde olacak arkadaşları olarak tasavvur edilmiştir. İslamiyet’ten önceki ve sonraki Türk destanlarında at kahramanın zafer ortağı, en sadık arkadaşı, sahibini ölümden kurtaran cesur ve kahraman bir varlık olarak düşünülür. Bu yüzden kuvvet, hakimiyet timsali olan atlar, yiğitlik, cesaret, dostluk timsali olarak da kabul edilir. Aynı zamanda hükümdarlık ve beylik timsali veya taht sembolü de olmuştur.
Yas alameti olarak atların kuyruğu kesilir veya bağlanır.
Proto Türk ve Hunlarda at kültünün bulunduğu anlaşılır. At bazı kabilelerin kendisinden türediğine inanılan kutsal bir hayvandır. Bu yönüyle ata veya türeme sembolüdür.
Unicorn, tek boynuzlu at, kadın iffetinin sembolüdür.
 
4. Ayı
Yapılan araştırmalar Türklerde ve çevrelerindeki topluluklarda dağ, orman, ağaç ve yer-su kültlerinin bulunduğunu gösterir. Orman kültü, Türklerde ayı kültü ve sembolizminin de temelini oluşturur. Ayı orman tanrısının veya orman ruhunun sembolüdür. Ayının adını anmak Şamanist dönemde yasaktı, tabuydu.
Töz, totem, put.
Ayı, bir töz, totem olduğu için koruyuculuk vasfı vardır. Ayıyı temsil eden figürler, çadırların içine asılır veya çadır tepeliği olarak kullanılır.
Ayı dindışı konularda kabalığın, iri cüsseden doğan kuvvetin, zerafetten yoksunluğun, kötü karakterli insanın simgesi gibi görülmüştür.
Ayı İslamiyet’ten sonra Türklerde çoğu kez aptallığın allegorisi gibi görülmekle beraber, bazan av ve avcı hikâyelerinde kurnaz hayvan sayılmıştır.
 
5. Balık (fotokopiye bak)
Dünyanın yaratılışının sembolüdür. Bazan da Erlik ile beraber yer altı dünyasının hatta ölümün simgesidir.
 
6. Boğa (öküz, inek)
Boğa, İslamiyet’ten önce iyi ve kötü gibi iki zıt kavramı ifade eder şekilde kullanılmıştır. Boğa, Türk mitolojisinde hükümdarın ve güçlülüğün sembolü olmuştur.
Boğa ve inek bir ruhun ve tanrının sembolü olan ongunlardan sayılıyordu.
Alplik ongunu olan öküz veya boğa dolayısıyla yiğitliğin ve güçlülüğün sembolüdür. Hükümdarın siyasi gücünü belirten bir unsur olarak da kullanılmıştır.
İslamiyet’ten sonra inek, iyilik ve üreme sembolü olarak da kullanılmıştır.
 
7. Deve
Deve, İslamiyet’ten önce alp sembolü veya bir ongun idi. Öncelikle buğra denilen erkek deve kahramanlar tarafından ongun kabul edilir.
İslamiyet’ten önce devenin ongun (saygı duyulan bir ata veya koruyucu ruh simgesi) olarak kabul edilmesi İslamiyet’ten sonraki devirlerde erkek devenin hükümdarlık ve hanlık sembolü sayılmasını sağlamıştır.
Eski metinlerde kinci ve öfkeli bir yaratık olduğu üzerine bazı rivayetlere de rastlanır.
 
8. Ejderha
Daha çok Çin, Hint sanat çevrelerinde önemlidir. Ama Türklerde de yer-su unsurlarına bağlı olarak kullanılmıştır.
Türk kültüründe temel olarak iki çeşit sembolüne sahiptir. Başlangıçta Çinlilerde olduğu gibi bereket ve kuvvet sembolü olan bu yaratık, özellikle İslamiyet’ten sonra ancak kökleri yine de Orta Asya’ya dayanan kötülüğün sembolü olarak tebarüz etmiştir.
 
9. Fil
Fil, Budizm’i benimsemiş topluluklarda hatta Türkler gibi daha sonra İslamiyet’i kabul etmiş topluluklarda dahi hükümdarlığın debdebe ve ihtişamının, gücünün ve kuvvetinin sembolü olmuştur. Buna bağlı olarak enerjinin, zekânın ve basiretin sembolü olarak görülmüştür. Beyaz fil olarak da saflığın, iyi niyetiin ve sadakatin timsali olarak Uygur duvar resimlerinde tasvir edilmiştir.
 
10. Geyik
Geyik ve benzeri amaçlarla kullanılan hayvanlar şamanın biçimine girdiği hayvanı veya şamanın kendisini temsil eder. Geyik erken çağlarda totem olarak kullanılmıştır. Bazan ruhlarına sahip olmak amacıyla geyikler kurban da edilmiştir.
Geyik, ebedî hayatın, ölümsüzlüğün sembolü olması Göktürk devrine kadar uzanır.
İslamiyet’ten sonra geyik, mutluluk ve refah sembolü olarak kullanılmıştır.
Alevî ve Bektaşî tasavvurlarında bir çeşit dindarlığın ve inanç ile saadete ulaşmanın sembolüdür.
 
11. Horoz, tavuk
Horozun genel sembolizmi onun ötüşünün tan ağarmasını haber vermesiyle ilgiliydi. Böylece gecenin karanlık ruhlarının kovulmasını sağlardı.
Horozun cesaret, savaşkanlık, şaytanı defetme gibi inanç izleri taşıyan vasıfları onun bu kavramların sembolü şeklinde algılanmasını sağlamıştır.
 
12. Kaplan
Alplik, hükümdarlık, güç, taht sembolüdür.
 
13. Kaplumbağa
Kışın hareketsiz kalıp yazın kabuğunu değiştirip kabuğundan dışarı çıktığı için uzun bir ömre sahip olmuş, bundan dolayı uzun ömürlülüğün ve sabrın sembolü sayılmıştır. Aynı zamanda refahın, barışın ve mutluluğun işareti olarak da görülür.
 
14. Kartal
Yakutlar en yüksek ruhları taşıyan hayvanın kartal olduğuna inanırlar. Ayrıca doğan, atmaca, ak sungur, toygun kendisinden türenilen bir hayvan ata veya hayvan anadır. Samimiyet, sadakat, cesaret ve yiğitliğin sembolü olarak kullanılır. İslamiyet’ten sonra da yırtıcı kuşlar yiğitliğin sembolü olmaya devam etmiştir.
 
15. Koyun, keçi
Kurban edilirler. Aynı zamanda güçsüzlüğün, zayıflığın da sembolüdürler. Koç, İslamiyet’ten sonra güçlülüğün ve hakimiyetin sembolüdür.
 
16. Kuğu, kaz, güvercin
Kuş, ruh sembolü olarak Orhun Kitabeleri’nde de kullanılır. Kuş, aynı zamanda ölümün ve cennetin de sembolüdür. Kamların ruhu bir kuş şekline dönüştürülerek köknar ağacında bekletilir.
Uçmak, ölümü anlatır.
Kaz, karga, kartal, baykuş, kuğu şeklinde tasarlanan bu yardımcı kuşlar, gökyüzü seyahati sırasında şamana yardımcı olurlar. Şaman bazan onların biçimini alır, bazan onları bineği olarak kullanır.
W. Radloff’un derlediği Yaratılış Destanı’nda kara kaz insan ve yaratıcı tanrıyı sembolize eder.
Kuşlar, Çin’de ve Çin’e komşu ülkelerde başarı, talih ve refahın habercisi sayılmış, bazıları ise güzellik, yiğitlik, evlilik ve kötülüğün sembolü olmuştur. Örnek olarak bıldırcın, yiğitliğin; sülün, güzellik ve iyi şansın; saksağan, iyi haberin; turna, ölümsüzlüğün ve uzun yaşamanın; altın veya kırmızı karga, güneşin, kara karga, şeytanın ve kötülüğün; ördek, Budist devirde mutluluk ve refahın; tavus, güzellik, itibar, şerefin; güvercin, uzun hayatın; kaz, erkekliğin, evliliğin ve başarının sembolü olmuştur.
 
17. Köpek
 
18. Maymun
 
19. Tavşan
 
20. Tilki
 
21. Yılan
 
 
Yön, renk, hayvan sembolizmi.
Batı: ak, pars. Doğu: mavi/yeşil, ejderha. Güney: kızıl, kuş. Kuzey: kara, kertenkele.
 
(Özet: Yaşar Çoruhlu, Türk Sanatında Hayvan Sembolizmi, Seyran Yayınevi, .....???? Ayrıca, Yaşar Çoruhlu’nun hayvan sembolizmiyle ilgili makaleleri.)
 
 
 
 
 
 
5. DERS:
Türk mitolojisinde antropogonik bilgiler. Bu bilgilerin halk edebiyatındaki izleri.
 
Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 1. cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1993.
Alâeddin Şenel, “Evrim Gerçeği Karşısında Yaratılış Mitosunun İşlevi”, Bilim Ütopya, sayı: 106, Nisan 2003, s. 16-30.
Alâeddin Şenel, “Mezopotamya-Batı Geleneği ile Dünyanın Öteki Kültürlerinin Yaratılış Mitosları”, Bilim Ütopya, sayı: 111, Eylül 2003, s. 12-29.
 
Ögel, Türk Mitolojisi, 1. cilt,
s. 14 Kao-çı’ların (Töles) erkek kurttan türeyişi (metin s. 17-18’de)
s. 18 Göktürklerin kurttan türeyişi
s. 21 Kutsal mağaralar
s. 24 Geyikli mağaralar
s. 88 Uygurların ağaçtan türemeleri (metin s. 96-97)
s. 97 Yakut Türklerinin “Er Sogotoh” efsanesi, ağaçtan türeme
s. 167 Oğuz destanında Uygurlar
s. 169 Oğuz destanında Kanglılar
s. 171 Oğuz destanında Kıpçaklar
s. 185 Oğuz destanında İt-Barak
s. 202 Oğuz destanında Ağaç-eri’ler
s. 327 Oğuz boylarının adları üzerinde, “etimolojik” bir deneme
s. 475 Türklere göre, “İnsan” ve “İnsanlık”
s. 485 “Ay-Atam”ın balçıktan yaratılması
s. 492 Türk mitolojisinde “Kuğu Kızlar”
s. 556 Hıtay devletindeki “halk” efsaneleri ve Türkler } Türkler ve Moğol mitolojisi
s. 556 Proto-Moğolların “köpek” ve “domuz” ataları    } Türkler ve Moğol mitolojisi
s. 573 Çingiz Han’ın ataları ve “dişi beyaz geyik”
s. 588 Macar kralı Almos’un annesinin, doğan’dan hamile kalması
s. 594 Doğan’dan türeyen Kırgız kabilesi
s. 595 Altay ve Sibirya mitolojisinde, Kartal’dan türeyiş efsaneleri
 
 


[1] Taş, a.g.e., s. 165.
[2] Taş, a.g.e., s. 166.
[3] Taş, a.g.e., s. 166.
[4] Taş, a.g.e., s. 166.
[5] Taş, a.g.e., s. 167.
[6] Taş, a.g.e., s. 170.
[7] Taş, a.g.e., s. 170.
[8] Taş, a.g.e., s. 171.
[9] Roux, a.y., s. 1020.
[10] Roux, a.y., s. 1020.
[11] Roux, a.y., s. 1021.
[12] Akpınar, a.g.e., s. 63.
[13] Akpınar, a.g.e., s. 66.
[14] Akpınar, a.g.e., s. 79.
[15] Akpınar, a.g.e., s. 81.
[16] Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, 2. cilt, TTK Yayını, s. 322.
[17] Ögel, a.g.e., s. 377.
[18] Ögel, a.g.e., s. 316.
[19] Ögel, a.g.e., s. 326-327.
[20] Ögel, a.g.e., s. 329.
[21] Ögel, a.g.e., s. 331-332.
[22] Ögel, a.g.e., s. 333-342.
[23] Ögel, a.g.e., s. 333.
[24] Ögel, a.g.e., s. 343-344.
[25] Ögel, a.g.e., s. 349-350.
[26] Ögel, a.g.e., s. 357-358.
 
439074 ziyaretçiburayı ziyaret etti
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol