Ünİversİtenİn İntİharI
GÜNDÜZ VASSAF
Gençlere sorulan sıkıcı sorulardan biri gelecekdeki mesklekleriyle ilgili.
“Ne olacaksın?” Geleceğimizin sınıfımıza kilitlendiği eski düzenlerde bu soru abesti. Irgat ırgat kalırken, ailenin ait olduğu loncaya
göre, kuşaktan kuşağa yüzyıllar boyunca geçerdi meslekler. Eğitimde usta çırak ilişkisi esastı. Sanayii devrimiyle
ihtisaslaşma başladı. Sonunda üniversite de ihtisaslaşmaya ayak uydurdu. Bugün üniversite, gerçeği araştırmak, sorgulamak, kritik düşünceye ev sahipliği yapmak yerine meslek okullarına dönüştü. Ancak Harvard gibi şirketleşmiş üniversitelerle, Oxford gibi devletlerin elit sınıflarını yetiştirmek üzere desteklediği üniversiteler geleneksel konumlarını kısmen koruyabiliyor.
“Diplomalı işsizler” deyimi, aslında üniversiteleri yeteri kadar meslek okulları olmamakla suçlamamızın ifadesi.
Oysa, teknolojide gelişme o kadar hızlıki, yarının mesleklerinin ne olacağını bile kestirmek mümkün değil. (Hele Türkiye gibi ülkelerde gençlerin turizm işletmeciliği, bankacılık, iş yönetimi, yabancı şirket temsilciliği gibi çoğu hizmet sektöründe işlere yönetilmesi, geleceklerini sınırlama, yaratıcılıklarını yok etme biçiminin ifadesi.)
Aydınlanma döneminde dinden bağımsızlığına kavuşan, fildişi kulelerinde hayattan kopmakla itham edilem üniversite, günümüzde pazarın, piyasasının esaretinde. Üniversitelerini kuran şirletler bile var. Uç bir örnek ABD’de McDonald’s Üniversitesi.
Kapitalizmin varlığı gereği kaçınılmaz olan ve son “ekonomik kriz”de hızla artan işsizlik, üniversitenin, pazarın girdabına sürüklenmesini pekiştiriyor.
Pekiştiriyor ama evdeki hesap çarşıya uymuyor. Siz falanca üniversite olarak bankacılık sektörüne insan yetiştirirken bir bakıyorsunuz bankalar batmış. New York, Londra, sokakta kalmış işsiz bankacılarla dolu. A.B.D. Irak’ı işgal edip, dışişlerinde, Pentagon’da, CIA’da, basında Arapça bilen olmadığının farkına varılınca üniversiteler “Arap uzmanı” yetiştirme furyasına kapıldı. Yarın onlar işsiz kalacak.
Vietnam savaşında Güneydoğu Asya uzmanları borsası vardı. A.B.D. askerleri Afrika’da başka bir yeri işgal etsin,
kimbilir kimlere ihtiyaç olacak. Çevrecilik ve temiz enerji gündemde. Nereye kadar?
İş piyasasına göre insan yetiştiren meslek okulları ne okutacağım diye zorlanırken, üniversitenin gidişi kurumsal intihar.
Kimlik değiştiren, amacından uzaklaşarak yozlaşan, öğrenci arz talep piyasasında pazar arayan, kurtuluşunun gücü bünyesinden gelebilecek üniversite, kendisini korumaktan acizleşti. Kendini pazarlama dürtüsüyle çağdaşlık akımına kapılıp, günün siyasi mücadelerini, toplumsal kıpırdanmalarını derslerime yansıtmanın populistliğine kapıldı. Noel öncesi satacak yeni hediyelik eşya bulma derdinde mağazalar, butikler gibi al benili dersler sunma peşinde. Harvard’da sömestır’ın ilk günlerinin adı bile, öğrencilerin sınıftan sınıfa doılaşıp beğendikleri dersleri seçtikleri “alış veriş” haftası. Yeteri sayıda öğrenciyi cezb etmeyen hocanın vay haline. (Konularında yetersizliklerinden değil de ders vermesini bilmeyen kimi hocalar bu yazının konusu değil). Ders notları, malların inip çıkan fiyatı gibi, pazarlık konusu. Öğrenci tavlamak peşinde kadrosuz hocalar bol
not dağıtıyor. Vakit nakittir mefhumundan yola çıkan öğrenciler ders çalıstıkları saat karşılığı not bekliyorlar. Harçların yükselmesine parelel olarak ayrıca yüksek notları hak ettikleri inancında olanlar çok. Parasının karşılığını istiyor. Medya yıldızlığına soyunan hocalar bırakın kınanmayı üniversitelerinin reklam kadrosu. Televizyondan, basından seslenerek, dünya ve toplumumuzu araştırma fırsatı bulmadan açıklamaları herhangi büyük şehirde taksi şöförlerinin sohbetini andırıyor.
Özellikle son otuz yılın dayattığı ekonomik modelde mali özerkliğini yitiren üniversite piyasa kurallarının uygulandığı bir kuruma dönüştü. İnsana yatırım yeriyken sermayenin yatırım aracına, sorgulayamadığı devletin sipariş ettiği projelerinin uygulayıcısına dönüştü. Türkiye gibi ülkelerde özel üniversiteler devlet üniversitelerinin sermayesini, insan gücünü, ele geçirdi.
Demokratik üniversite sözünü yıllardır duymuyorum. Üniversite özerkliği ve akademik özgürlük kavramları unutuldu
gitti. Ya kurumlarına en çok sahip çıkması gereken öğrenciler...
Radikal, 4 Nisan 2010, Pazar |